1930’ların sonunda, İstanbul’un Beyoğlu semtinde yaşayan Anna adında genç bir kadın, Fransız asıllı büyükannesinden bu yüzüğü hatıra olarak aldı. Büyükannesi, yüzüğü Paris’te gençlik yıllarında bir mücevher ustasına özel siparişle yaptırmıştı. Ortasındaki doğal inci, gençliğinin sadeliğini; çevresini saran taşlar ise yaşamı boyunca atlattığı zorluklara rağmen parlamaya devam eden ruhunu temsil ediyordu.
Anna, yüzüğü özel günlerinde takar, her defasında büyükannesinin zarafetini ve sabrını hatırlardı. Savaş yıllarında ailesiyle birlikte bu yüzüğü saklamak için çabalamış, onun hatırasını hep yaşatmıştı. Yüzük zamanla ailesinin kadınları arasında bir gelenek hâline geldi: her nesilden bir kadına, 25. yaş gününde armağan edildi.
Bugün, yüzük hâlâ zamana meydan okuyan ışıltısıyla varlığını sürdürürken, taşıdığı hikaye de her yeni sahibiyle birlikte büyümeye devam ediyor.
İLETİŞİME GEÇİN