Yıllar önce, İstanbul Kapalıçarşı’da kuyum ustası olarak çalışan bir baba, ilk oğlunun doğumu şerefine bu yüzüğü yaptırdı. Yüzüğün tasarımı gösterişli değildi, ama her bir taş, onun ailesi için verdiği emeği, alın terini ve sadakatini simgeliyordu.
Parlak yüzeyi, zamanla çizildi belki ama asıl ışıltı, taşıdığı anlamdaydı.
Oğluna yüzüğü vermeden önce şöyle dedi:
"Bu yüzük parlamaya devam ettiği sürece, benim sözüm seninle olacak. Her baktığında sadece beni değil, kendi yolunu da hatırla."
Yıllar geçti, oğul büyüdü, kendi hayatını kurdu. Babası artık yanında olmasa da, bu yüzük her önemli günde parmağında yer aldı: ilk işe girişte, evlilikte, çocuğunun doğumunda...
Bugün hâlâ, bu yüzük bir anıdan fazlası — bir karakter, bir miras, bir duruş.