Binlerce yıl önce, gökyüzünde her gece doğan Ay Tanrıçası Nyra'nın gözleri, yıldızların parıltısıyla yarışırdı. Onun bir sırrı vardı: Her dolunayda, insanların dileklerini duyar, en saf olanları kalbinde saklardı.
Ama bir gece, duyduğu bir dilek onu derinden etkiledi. O kadar saf, o kadar içtendi ki, kalbine bir damla gözyaşı indi — lacivert geceyle, yıldız tozuyla ve saf umutla birleşti.
Bu taş o gözyaşından doğdu. Onu bulan ilk kuyumcu, parıldayan taşın etrafını ışıkla çevreleyerek bir yüzüğe dönüştürdü.
Yüzüğü takan kişinin içindeki dilek, gökyüzüne fısıldanır derler...