Kadim bir efsaneye göre, evren yaratıldığında karanlıkla ışık bir arada dans ederdi. Işık, zamanla karanlığın içinde kıvrıla kıvrıla ilerledi, yollar oluşturdu, iz bıraktı. O izler, galaksileri, yıldızları ve nihayetinde dünyayı şekillendirdi.
Bu yüzük, o ilk dansın simgesidir.
Dalgalı çizgileri, ışığın karanlıkta izlediği yolu temsil eder. Üzerine serpiştirilmiş taşlar ise her adımda parlayan yıldızlar gibidir — karanlığın içinde parlayan umutlar.
“Işığın Dansı”, sadece bir mücevher değil; her kadının içindeki gücün, zarafetin ve parıltının dışa vurumudur. Takıldığı parmakta adeta evrenin kendi ritmini fısıldar.