Her yaz, aynı kıyıya gitti.
Aynı taşın üstüne oturdu.
Aynı yere baktı.
Ve o gün yazmadığı mektubu, her seferinde içinde yeniden okudu.
Bir yıl, farklı bir şey yaptı.
Elinde bir küçük kutuyla geldi o taşa.
Kutunun içindeki yüzüğü suya atmadı.
Ama parmağına da takmadı.
Sadece taşı eline aldı, denize tuttu ve şöyle fısıldadı:
“Sana hiçbir zaman gönderemediğim o mektup gibi…
Hep içimde saklı kalacaksın.
Ama seni hep maviyle hatırlayacağım.”
Yüzüğü o gün taktığında anlamıştı:
Bazen bir şeyi geride bırakmanın en iyi yolu, onu yanında taşımaktı.