İlk yüzüğü değildi.
Ama ilk defa “bir şey demeden” verilen yüzüktü.
Ne bir kutlama vardı, ne özel bir an.
Bir gün, birlikte kahve içerken küçük bir kese çıkardı çantasından ve parmağına taktı.
Kadın şaşırmıştı, çünkü bu kadar sade bir an için yüzük beklememişti.
Ama adam gülümsedi:
“Artık her özel anı beklemeyelim. Bazen sade bir sabah bile bir söz gibidir.”
Yüzüğün üzerindeki taşlar eşit aralıklarla dizilmişti. Ne bir merkez taşı vardı, ne abartı.
Sanki her taş, aynı önemdeydi.
Her gün gibi.
Kadın, yüzüğe baktığında artık hiçbir günü “önemsiz” görmemeye başladı.
Çünkü bazen en büyük jest, hiçbir şey demeden yapılan bir harekettir.