Onunla ilgili fazla şey bilinmezdi.
Kalabalık ortamlarda sessizdi. Kutlamalarda hep arka masadaydı.
Ama ne zaman biri düşse, ilk uzanan el ondan gelirdi.
Bu yüzüğü ne zaman aldığı bilinmiyor.
Ama herkes onu hep bu yüzükle hatırladı.
Altın gövdesi ağırdı ama abartılı değildi.
Üzerindeki taşlar eşit aralıklıydı ama biri diğerlerinden biraz daha küçüktü.
Sorsanız, “Taş düşmüş gibi,” derdiniz. Ama o hiç değiştirmemişti.
Bir gün, bir genç kız ona bu yüzüğü neden taktığını sordu.
Kadın sadece şöyle dedi:
“Bu yüzük bana hiçbir şeyi göstermedi.
Ama her şeyi hatırlattı.”
O gün bugündür, bu yüzük nesilden nesile sessiz bir bilgelik gibi aktarılıyor.
Takana ait olmaktan çok, yaşanmışlığa ait bir parça gibi.